Ameliyattan yaklaşık 3 hafta sonra , 3 Aralık’da ilk kemoterapimi aldım. Kemoterapiler bittikten sonra 1 sene boyunca Herceptin tedavisi göreceğim için ve Herceptin de kemoterapi ilaçları gibi hastanede, her 3 haftada bir damardan verileceği için ilk kemoterapiden hemen önce ameliyatla port takılmasına karar verildi.
Uzun süreli damar yolu kullanımı gerektiren hastalarda damar yolu ile ilgili ciddi problemler görülebileceği için bana port kateter takılması şart olmuştu. Koldaki damarlar kısa bir süre sonra tıkanıp, yeni bir damar aranması gerektiğinden, bir süre sonra tedaviyi yapabilmek için damar bulunamamaya başlanırmış ve bu durum da hem hastalar ve hasta yakınları için, hem de sağlık personeli için önemli bir sorun ...
Port nedir : Kelime anlamı olarak giriş kapısı gibi bir anlamı var, portun vücuda yerleştirilmesiyle damar sistemine bir giriş kapısı sağlanmış oluyor.
Port-Kateter sistemi nasıl çalışıyor : Kalbe giden ana toplar damara ince bir tüp (katater) yerleştirilir, kataterin diğer ucu içine ilaçların enjekte edilebildiği bir porta bağlanır. Port vücudun uygun bir bölgesinde seçilen, cilt tabakasının altına açılan bir cebe yerleştirilir. Porta enjekte edilen ilaçlar kateter boyunca ilerleyerek direkt kan akımına karışır.
3 Aralık Pazartesi Merten’le hastaneye gittik, ilk kemoterapi olacağı için gergindim, ve de yaklaşık 1 saat süren küçük bir ameliyat da olsa port ameliyatından dolayı da huzursuzdum, cünkü genel anesteziyle olacaktı ve daha yeni, 18 gün önce ameliyat olmuştum göğsümün alınması için. Bir yandan tedirgin, bir yandan “beterin beteri var, bundan çok daha büyük zorluklar var” diye kendimi sakinleştirerek port takılması kısmını atlattım. Köprücük kemiğimin biraz altında cilt altına yerleştirildi, bu sefer çabuk ayıldım anesteziden.
Bir süre dinlendim ve öğleden sonra kemoterapi başladı. Port iğnesi denen , raptiyeye benzer bir iğneyle kemoterapi ilaçlarını enjekte etmeye başladılar. Koyu kırmızı renkteki en kötüsüydü. Adını hatırlamıyorum, tek hatırladığım en çok o kırmızı ilaç verilirken rahatsız olduğumdu. Anladığım kadarıyla vücudun direnç sistemini en çok çökerten de o kırmızı ilaçtı.
Akşama doğru ilk kemoterapi bitti ve eve döndük. Hem ameliyattan, hem de kemoterapiden dolayı çok bitkindim. Hemen yattım ve sürekli uyanarak yarım yamalak, tedirgin bir uyku uyudum. Sabaha karşı mide bulantısıyla tekrar uyandım ve Emend isimli mucize hapı aldım, bir süre sonra bulantılar azaldı.
Kemoterapiyi takip eden bir hafta-10 gün çok bitkin, halsiz, bulantılı, ağzımın içinde zehir tadıyla ve iştahsızlıkla geçti. 10. günde kendimi daha iyi hissetmeye başladım ve işe gittim. Tam olarak çalışamıyordum ama yine de eski günlerdeki gibi işe gidebilmek, iş arkadaşlarımla muhabbet edebilmek ve normal hayata karışmak bana çok iyi geldi.
Onkoloğumla ilk görüştüğümde, kendimi iyi hissettiğim zamanlarda işe gidip gidemeyeceğimi sormuştum. Bana işyeri ortamının nasıl olduğunu sordu, işimi ve ortamı çok sevdiğimi anlattım, o da kendimi iyi korumam koşuluyla izin verdi. Genelde kemoterapi gören hastalar işe gidemezler. Ben şanslıyım ki, çalıştığım ortamdaki herkes çok düzgün ve inanılmaz güzel destek oldular bana...Aynı departmanda çalıştığım iş arkadaşlarım çok yardımcı oldular, benim yokluğumda her işime acayip destek vediler. Ben yapabildiğim kadar çalıştım, yorulduğum yerde bırakma ve gidip içerideki bir odada, kanepede dinlenme şansım vardı. Böylece yorulduğumda dinlenerek , kemoterapinin en berbat etkilerinin azaldığı günlerde işe gidebildim. Bana gerçekten çok iyi geliyor işe gitmek, hastalığı unutuyorum ve kendimi normal hayata dönmüş gibi hissediyorum. Çalışabilecek en iyi işyerinde çalışıyor olmak benim büyük şansım oldu bu anlamda.