27 Şubat 2013 Çarşamba

Bu Pazar

Dün (25 Şubat) 5. Kemoterapi için hastanedeydik. Aslında niyetim 1.kemoterapiden başlayıp bugüne kadar yaşadıklarımı anlatmak kısaca ve sonrasında günü gününe yazmak ...Ama onu yapmadan önce dünkü kemoterapiye nasıl hazırlandığımı anlatayım.

Pazar günü Kuruçeşme'ye gittik. Niyetim kemoterapiden bir gün önce sakinlemek ve daha yüksek moralle kemoterapiyi almak. Sahilde yürüdüm denize ve karşidaki Kuleli Askeri Lisesine bakarak. O binayi çok beğeniyorum ve Kuruçeşme parkının oradan görünen manzara beni çok mutlu ediyor. Ama beni asıl en çok mutlu eden şey havanin güneşli olmasıydı. Pazar günü hava çok güzeldi.

Ruh halimi hava durumu belirler benim. Hava güneşliyse hayat süperdir ve ben herşeyin üstesinden gelebilirim. Güneş yoksa, hava bulutlu veya yağmurluysa, kasvetliyse , offff, güneş çıkana kadar vakit nasil geçecektir, güneş bir daha ne zaman yüzünü gösterecektir. Ve bu sevimsiz kış mevsimi ne zaman geçecektir.

Kışın yapılabilecek en güzel şey sinema, bol dvd ve kitaptır bana göre, ama yine de baharın yerini hiçbirşey tutamaz. Kuruçeşme sahilden Arnavutköy'e yürürken o kadar mutlu etti ki o güzel hava beni ,  tamam dedim içimden, yarinki kemoterapiye hazırım. Nasılsa biliyorum artik bu yeni grup kemoterapi ilaçlarinin tüm yan etkilerini, dayanacağim sondan bir öncesi diye, kendimi teskin edecegim.

Always The Sun

Güneşe bu kadar iltifat edince, içinde güneş geçen bir şarkıyı paylaşmak istedim. “Always the Sun”. Bu yaz Maçka Küçükçiftlik Park’ta konserine gittiğim, Radyo Eksen on Fair’de sahne alan The Stranglers’dan.

40 yıllık kariyerlerinde 23 top 40 single’ı ve 17 top 40 albümü bulunan The Stranglers, 90’lı yılların en önemli indie rock gruplarından.

Bu haftayı atlatırsam ve ateşlenmezsem, grip olmazsam inşallah, var mı benden mutlusu...

21 Şubat 2013 Perşembe

Onkologla görüşme

Meral Hanım görüşmemizde “Onkoloğunuzla katolik nikahı kıyacaksınız, yani bundan sonra onunla çok sık görüşeceksiniz, dolayısıyla içinize sinecek, rahat diyalog kurabileceğiniz bir doktor seçin” dedi. Tedavimi Amerikan Hastanesinde görmek istediğim için oranın onkologlarından birini seçecektik. Merten’in doktor eniştesi ve birkaç tanıdık daha Dr. Kerim Kaban’ı önerdi. Randevu aldık ve görüşmeye gittik.


Zaten benim tedavim, ameliyat sonrası detaylı patoloji raporunun sonucu çıkınca Amerikan Hastanesinin Medikal Onkoloji ve Radyasyon Onkolojisi Departmanları tarafından düzenlenecekti. Biz görüşmeye gittiğimizde benim tedavi programım belli olmuştu ve Kerim Bey de tedavi programına karar veren heyette olduğu için benim durumumla ilgili tüm detayları biliyordu. Bize tane tane, güler yüzle durumu tekrar özetledi. Neden kemoterapi göreceğimi anlattı.  

Östrojen reseptör düzeyi pozitif, progesteron reseptör düzeyi negatif, Her-2 pozitif (kuvvetli pozitif, çok lazımmış gibi) , Ki-67 pozitifmiş. Bana çok birşey ifade etmese de bunlar benim kemoterapi görmemi ve sonrasında da 1 sene daha 3 haftada bir Herceptin tedavisi almamı gerektiren bir patoloji raporu. Sevimsiz bir sonuç . Ama yapacak birşey yok.

Kerim Bey bana tedavi sürecini, kemoterapinin yan etkilerini , uzun uzun, sakin sakin anlattı. Bağışıklık sisteminin baskılanmasına bağlı kan lökosit (akyuvar) oranlarının azalması, halsizlik, kansızlık, bulantı, kusma, iştahsızlık, ağız içinde yaralar, eklem ağrıları...ve saç dökülmesi. İşte en korktuğum, en istemediğim yan etki. Saç dökülmesi !

O kadar fiziksel yan etki, zorluk varken saç dökülmesine bu kadar takılmak komik belki, ama elimde değil. Yine kendimi kasıyordum sakin ve etkilenmemiş gözükmek için. Kerim Bey anladı bu durumu .
“Yasemin Hanım, şu anda ağlamamak için harcadığınız enerjiyle, çabayla barajlar yıkılır, bırakın kendinizi, ağlayın, rahatlayın” demesiyle kendimi daha fazla tutamadım.  

Saçlarınızı şimdiden kestirin dedi Kerim Bey. Bu sefer doktorun yanında ağladığım için eve gidene kadar sakinleşmiştim. 3 Aralık’da kemoterapi başlayacaktı. 6 seans kemoterapi alacaktım. “Gerçek mermilerle savaşacağız” dedi Kerim Bey, ”plastik mermiyle değil”.  Kemoterapinin neden ağır olacağını böyle bir benzetmeyle açıkladı.

Özene bezene uzattığım saçlarımla vedalaşmaya hazırlandım. Kendi saçlarımdan peruk yaptırmaya karar verdim. Can dostum Neşen’le Tarlabaşı’ndaki perukçuların yolunu tuttuk. Gittiğimiz ikinci perukçu bana saçlarımdan peruk yapabileceğini söyledi ve orada saçlarımı kısacık kestirdim peruk yapılması için. 

Eh, kötü olmadı sanki, tamamen dökülene kadar idare ederdi...

Ameliyat sonrası

Ameliyatta alınan patoloji örneklerinden bir hafta sonra detaylı patoloji raporu çıkacaktı ve çıkacak rapora göre de tedavi programı belli olacaktı. Yazın cok sevdiğim bir arkadaşım da meme kanseri olmuştu. Ameliyattan sonra patoloji sonuçlarına göre kemoterapi gerekip gerekmediği konusunda görüştükleri doktorlar farklı şeyler söylemişlerdi, patoloji sonuçları Amerika’da Oncotype-DX testine gitti ve kemoterapiye gerek olmadığı sonucu çıktı. Böylece arkadaşım kemoterapi görmedi – iyi ki öyle oldu.

Bu arada Oncotype-DX testi nedir? : Kanserin yinelemesinde rol oynayan 21 genin tümörde varlığını araştırarak bir yineleme skoru saptayarak tekrar riskini belirleyen bir test. Bu testin sonucunun düşük çıkması durumunda hasta düşük riskli kabul edilerek kemoterapi verilmeyip sadece hormonoterapi uygulanıyor. Yüksek skor elde edilmesi durumundaysa, hastanın fayda göreceği düşünülerek kemoterapi uygulanıyor ve sonrasında hormonoterapiye geçiliyor.

Ameliyattan sonraki bir haftayı kemoterapi alıp almayacagımı merak ederek geçirdim. Yine pek bir iyimserdim. Arkadaşımın durumunda olduğu gibi, ben de belki kemoterapi gerekmeden, sadece hormon tedavisiyle atlatırım diyordum. Ablam da o arada kemoterapiye başlamıştı ve ne kadar berbat bir şey olduğunu bizzat yaşadığı için “inşallah sana kemoterapi gerekmez, küçük çocuğun var, işin var” diye benim aynı şeyleri yaşamamam için dua ediyordu.

Bir hafta sonra Meral Hanım (ameliyatı yapan cerrah) arayıp görüşmeye çagırdı. Merten’le gittik. Meral Hanım öncelikle 1 sene boyunca Herceptin tedavisi göreceğimi söyledi. Yan etkilerinin kemoterapi gibi ağır olmadığını anlattı. Tam bir “ohhhh” çekiyordum ki, Amerikan Hastanesindeki onkologların benim patoloji sonuçlarımı değerlendirmesi sonucu belirlenecek tedavi programı açıklanırken bize detaylı bilgi verileceğini söyledi. Ve büyük ihtimalle kemoterapi gerekeceğini !

Hay Allahım dedim içimden. Korkuyordum ve kaçamadım. Patladı !!! Sonrasında neler konuştuğumuzu hatırlamıyorum. Çok sakin gözükmeye kasıyordum, nedense doktorların yanında kendimi pek bir güçlü ve kötü haberlerden etkilenmiyor gibi göstermeye çok uğraşıyorum. Görüşme bitene kadar dişimi sıktım. Muayenehaneden cıkar cıkmaz ise...evet, tahmin ettiğin gibi..

20 Şubat 2013 Çarşamba

Ameliyat sabahı..

Ameliyat sabahı kalktım, gece nasıl olup da uyuyabildiğime şaşırarak...Oğlum Ali Efe uykuya yatmadan önce çok güzel sarıldı bana ve bütün endişelerimi unutturdu. Üzerimdeki etkisi bu kadar büyük.
Sabah onu anaokuluna bıraktım, sonra Merten’le ve  kayınvalidemle hastaneye gittik, ablam ve annem de Bursa’dan direkt hastaneye geldiler. Kardeşim, eşi, arkadaşlarım, oturup ameliyat saatini beklemeye başladık. Bu arada ameliyat sırasında patoloji ile koltukaltı lenflere sıçradı mı diye bakılacaktı, onun icin nükleer tıp bölümünde iğne, vs..birşeyler yaptılar. Saat 15.00’de olacaktı ameliyat ama 16.00’ya sarktı. Yanlış hatırlamıyorsam 3 saat falan sürdü. Ben ayıldığımda aksam 20.00 olmuştu. Ayılırken sürekli Ali Efe’yi sayıklamışım. 100 cm boyuyla hayatımı bu kadar kaplamış yani.

Ayıldığımda herkes yanımdaydı ve ameliyatın iyi geçtiğini, koltukaltı lenflere sıçramadığını, geçici değil kalıcı protez yerleştirildiğini söylüyorlardı. Hepsi de güzel haberdi ve anında rahatladım. Sürekli ağrı kesici bastıkları için de henüz çok acı çekmiyordum.

3 gün hastanede kaldık, Merten bana süper baktı ki, genelde erkekler bu konularda çok da becerikli olmazlar. Ama maşallahı vardı ve çok başarılı bir refakatçiydi. Ablam da 3 gün boyunca yanımdaydı ve daha bir hafta önce kemoterapi almış olmasına rağmen o da bana baktı. 3 gün sürekli hastanede yatarak ve ziyarete gelen arkadaşlarımla muhabbetle geçti. Ancak ağrı kesiciyi damardan değil de ağızdan almaya başlayınca ağrı ve sızılar zorlamaya başladı. Ama başa gelen çekilecekti ve yapacak birşey yoktu. Allah beterinden saklasındı.

17 Kasım'da taburcu oldum ve eve döndük. Ali Efe beni halsiz, yanımda içi kan dolu bir diren ve pijamalar içinde görünce tedirgin gözlerle baktı. Ve yavrum benim , haftalar boyunca bana her koşuşunda “yaklaşma, annenin ufuları var” uyarısıyla durduruldu – tabi doğal olarak, ameliyat yerime çarpmaması gerekiyordu.

İşte Ali Efe, oğlum, kıymetlim...

19 Şubat 2013 Salı

Ameliyat Öncesi

Biyopsi sonucunu aldıktan sonra Göğüs Cerrahı Meral Hanım’la ameliyat için görüşmeye gittik Merten’le. 12 kasım Pazartesi günüydü, ve hemen aynı hafta içinde , 15 Kasım günü ameliyatın olmasına karar verdik beraber. Meral Hanım kanserli tümörlerin olduğu sol göğsün tamamen alınacağını ve yerine protez konacağını, yani protezle meme rekonstrüksiyonu yapılacagını söyledi.

Sonrasında neler konuştuğumuzu hatırlamıyorum çünkü o ana kadar sadece kanserli tümörlerin alınacagını, sonra da pek birşey bildiğimden değil, tamamen kendi iyimser , saf tahminimle, alınan tümörlerin yerinde dokunun kendini tamir ederek göğsün eski haline yakın bir şekle dönüşeceğini düşünmüştüm. Göğsün tamamen alınacak olmasına çok bozuldum, doktorun yanından çıktıktan kardeşimle eşinin evine gittik ve yol boyunca böğürerek ağladım. Galiba ilk o akşam meme kanseri olduğumu ve bu yüzden yaşayacağım tatsızlıklar ve zorluklar olduğunu idrak ettim.

Ertesi gün hastanede ameliyat öncesi gereken tetkikler, görüşmeler için bir sürü koşturmayla geçti. En güvendiğim hastane olan Amerikan Hastanesini seçmiştik ameliyat için, Meral Hanım da ameliyatlarını orada yapıyordu zaten. Ameliyattan bile daha çok gözümü korkutan şey ise anneme meme kanseri olduğumu nasıl söyleyecek olduğumdu. Kadıncağız daha 1 ay önce ablamın meme kanseri olduğunu öğrenmişti ve daha onun şokunu ve üzüntüsünü atlatamamıştı. Anne tarafımda pek çok teyzem ve kadın kuzenim var, hiçbirinde meme kanseri yok, dolayısıyla aşina olduğumuz bir hastalık da değil. Neyse, ameliyata iki gün kala ablamı arayarak – ha bu arada ablama nasıl söyleyeceğim de tabi başka bir mevzu ama anneme soylenmesi kadar zor olmadı neyse ki – benim de meme kanseri olduğumu haber verdim.  Anneme böyle sevimsiz bir haberin telefonda verilemeyecegini soyleyerek  “senin orada, annemin evine giderek ona yüzyüze söylemen (ablam ve annem Bursa'da, ben İstanbul'dayim) daha iyi olur diyerek bu zorlu görevi ablama kitledim.

Ameliyattan önceki gün işe gittim. Biraz iş toparlamaya çalıştım ama aklım ameliyattaydi. Öğlen iş arkadaşlarımla yemeğe çıkıp kafami dağıtmaya çalıştım, ve fakat çok tedirgindim . O günü ve akşamı zar zor geçirdim ve derken ameliyat günü geldi, çattı. 15 Kasım 2012.

15 Şubat 2013 Cuma

Merhaba !

Merhaba,

Bu bloga başlama sebebim, 3 aydır uğraştığım meme kanseri tedavisi ile ilgili yaşadıklarımı paylaşmak . Ve umarım kısa bir zaman sonra başka seylerden de bahsedebilir hale gelmek.
İsmim Yasemin, 73 doğumluğum. Telekomunikasyon sektorunde calışıyorum, mutercim –tercümanlık mezunuyum ama bölümümle ilgili bir iş yapmadım hiç.

Evliyim, 3.5 yaşında bir oğlum var, Istanbul’da yaşıyorum. Bundan 3 ay öncesine kadar iş – oğlum&eşim – arkadaşlar üçgenimde mutlu, mesut ve çok sağlıklı olduğumu düşünerek ve şükrederek yaşarken , ekim ayında benden 6 yaş büyük, Bursa’da yaşadığı halde sanki yanıbaşımdaymış gibi her an iletişim halinde yaşadığım ablamın meme kanseri olduğunu öğrenmemle ilk şoku yaşadım.

Çok üzülmemeye çalıştım, o da cok metanetliydi zaten. Neyse ki çaresi var artık dedik, herkes kurtuluyor meme kanserinden..yeter ki erken evre olsun. Hemen ameliyata alındı. Ameliyat sırasında koltuk altı lenfe yapılan patolojide lenflere de sıçradığı görüldü. Göğüsteki kanserli kitle ve lenfler alındı. 3 hafta sonra da kemoretapileri başladı.

Ameliyattan sonra ablam eve taburcu olunca ben de Istanbul’a, eve ve işe döndüm. 2.5 senedir gitmediğim jinekoloğuma gittim, rutin muayene ve smear icin. Ablamın meme kanseri olduğundan bahsettim. Doktorum Kılıç Bey – aynı zamanda doğumumu yaptıran doktor- elle meme muayenesi yaptı ve sol göğsümde kitleler farketti. Mamografi ve ultrason ,hemen, dedi. Altından birşeyler çıkacağını hissettim ama panik olmadım niyeyse. 2 hafta sonra mamografi ve ultrasona gittim. Yüksek oranda şüpheli çıktı, biyopsi istendi.

Hemen göğüs cerrahı araştırmaya başladım, pek çok isimden Meral Demirel önerisi geldi ve o hafta eşim (Merten) iş için yurtdışında olduğundan işyerimden arkadaşımla Meral Hanım’dan acil randevu alarak gittim. O da beni acil biyopsiye yönlendirdi ve biyopsi sonucunda meme kanseri olduğum çıktı ortaya. Tıptaki adıyla Invaziv Duktal Karsinom. Zaten mamografi sonucunda yüksek şüpheli çıktığında hissetmiştim kitlelerin kanserli olduğunu, biyopsi sonucunu öğrendiğimde şaşırmadım, ama yine de bir buruldum.

9 Kasım 2012 Cuma günüydü Meral Hanım arayıp da biyopsi sonucunu haber verdiğinde. Hafiften müzmelleştim ama sanki o kanserli tümörler alınacak ve herşey orada bitecek gibi bir hissiyat içindeydim. Keşke ameliyatla bitseydi herşey. Arkası gelecek...
Ablam ve ben (öndeki ben). Ekim 2012. Ablamın meme kanseri oldugunu yeni ogrendigimiz zamanlar. Ablam (Yeşim) ameliyat olmadan onceki haftasonu. Bursa’dayız. Moral kahvaltısı. Cumalıkızık köyü.