21 Mayıs 2014 Çarşamba

Esir Subaylar - Hasdal

Bu ülkede haksız yere mahkumiyetle karartılan hayatların en iç acıtıcı örneklerindendir Balyoz hükümlüsü denizciler. Masumiyetlerini kanıtlamak için çırpınan bu insanlara ve ailelerine yapılan haksızlık inanılmazdır. Bir polis fezlekesiyle tutuklandılar ve hapse tıkıldılar , okulları derecelerle bitirmiş , aklı başında , pırıl pırıl insanlar.


Balyoz davası sahte belgeler üzerine kurgulanmış bir kumpas. Birleşmiş Milletler’in Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu tarafından da tespit ve tasdik edilmiş pek çok hukuksuzluk mevcut. Ancak sözümona seçkin aydınlar sahte belgelerle üretilen bu davayı, askeri vesayetten kurtulma ve demokrasi hamlesi olarak değerlendirip alkışladılar. 

Hürriyet gazetesi yazarı Yılmaz Özdil Ekim 2013 tarihinde bir kampanya başlattı: Er Mektubu Görülmüştür kampanyası. Balyoz tutuklularına ulaşmak, destek olmak isteyen okurlar Yılmaz Özdil’e adreslerini iletecekti,  iftira mağduru Balyoz hükümlüleri de yaşadıklarını ve karşılaştıkları hukuksuzlukları adreslerini bildiren insanlara mektupla anlatacaktı. Benim adresim Hasdal’da 3 senedir mahkumiyet çeken bir Deniz Kurmay Albay’ına ulaştı. Ocak ayında, büyük bir içtenlikle, son derece düzgün bir dille yaşadıklarını anlattığı bir mektup ulaştı bana.

Desteğimiz için teşekkür ederek başlıyordu mektubuna . Haksızlıklar , iftiralar sonucunda içine düşmüş oldukları bu durumdan en çok ailesinin, çocuklarının etkilendiğini anlatıyordu. Hasdal’a ilk geldiği andan itibaren onu en çok üzense Türk Milleti’nin bağrından çıkan Silahlı Kuvvetlerin seçkin subaylarının içine düşürüldüğü bu duruma sessiz kalınmasıydı.

Yargılandığımız mahkemeyi ısrarla talep etmemize rağmen halka açık yapmadılar. Davayı sizden kaçırdılar. Attığımız çığlıkları sizlere duyurmadılar. Basını taraflı kullandılar. Biz de sessiz çığlığımızı sizlere farklı yollarla ulaştırmaya çalıştık. Sanırım başarılı olduk da.”

Mektubunun sonundaki dileğiyse Balyoz hükümlülerine yapılanlarla ilgili isyanımı iyice ayaklandırıyor : “Ben üçüncü yılbaşına ailemden ayrı , dostlarımla birlikte demir parmaklıklar arasında giriyorum. Umarım bu son olur …” Mektubun ekinde ise tüm Balyoz iftirası mağduru subayların ortak bir bildirgesi vardı , şöyle başlıyordu:

Bizler, Balyoz iftirasından mağdur subaylarız. Bize üzülmenizi değil , sadece gerçekleri bilmenizi istiyoruz. Bizi sizin adınıza, Türk Milleti adına yargıladılar ve sizin adınıza ceza kararları verdiler. Sizin adınıza yargıladılar ama bu davayı sizin gözünüzden kaçırmak için de herşeyi yaptılar. Mahkemeyi İstanbul’dan 90 km. uzaklıkta , Silivri Cezaevinin içinde spor salonundan bozma bir yere kurdular. Duruşmaların televizyondan canlı veya banttan yayınlanması talebimizi kabul etmediler. Biliyorlardı ki , bir tek celsenin dahi sizin tarafınızdan izlenmesi , çıplak gerçeği görmenizi ve davanın kocaman bir yalandan ibaret olduğunu anlamanızı sağlayacaktı.


Mahkemenin nasıl cereyan ettiğini anlamamız için verdileri örneklerle devam ediyordu bildirge , ayrıca “Balyoz Davasında Çarpıcı Gerçeklerden Seçmeler” başlıklı bir de ek vardı. Yazının sonunda görebilirsiniz.

Mektubu ve ekindeki bildirgeyi okurken bu büyük iftiranın kararttığı hayatları düşündüm. Bizler günlük hayatımızı güllük gülistanlık sürdürüp bazen ufak tefek aksiliklere bile takılabilirken iftiralar üzerine hüküm giyen subaylar ve onların ailelerinin yaşadıkları…akıl almaz , vicdana sığmaz.

Hasdal cezaevini aradım ve mektuplaştığımız Albay’ın ismini vererek ziyaret etmek istediğimizi söyledim. Telefonda ziyaret için yapılması gerekenleri sordum , anlattılar sağolsunlar,  önceden dilekçe ile başvurmak gerektiğini ve yapılması gerekenleri. Bu arada Esir Albay’ımızla tekrar mektuplaştık, yaşadıklarına rağmen gösterdiği sabrı ve bir mektupla bile mutlu olabilmesini çok takdir ettik, ziyaretimizi bir an önce gerçekleştirmek için sabırsızlandık.  “Balyoz Davası denen ucube, hayatımın büyük bölümünü değiştirse , hatta uzun yıllar uğraşı vererek elde etmeye çalıştığım geleceğimi elimden alsa da benim sizleri tanımamı  dolayısıyla kocaman bir aileye sahip olmamı sağladı. İyi tarafından bakmak lazım hayata…”.


Salı, Perşembe istisnai görüş kapsamında  - dilekçeler kabul edilirse - Hasdal’a ziyaret yapılabiliyor , biz de ziyareti ayarladığımız günün sabahı Hasdal’a gittik. Gerekli kontrollerden ve ibrazlardan sonra cezaevi aracıyla ziyaret mahaline götürüldük. 8 tane cam bölmenin ayırdığı paravanlı kapalı görüş yerinde ilk kez göreceğimiz , sadece adını bildiğimiz hükümlü Albayımız cam bölmenin arkasına geldi, sanki önceden tanışıyormuşçasına son derece candan ve güleç karşıladı bizi. El ayalarımızı cama yapıştırarak selamlaştık.

Hal hatır sorduktan sonra yaşadıklarını konuşmaya başladık, herşeye rağmen dirayetliydi , yüzü hep gülüyordu ve böyle bir kabustan bile teselliler çıkarmasını beceriyordu. “Denizaltında çalıştım ben, aslında hapis o kadar da berbat değil , denizaltına kıyasla daha bile yaşanılır bir yer , ama ailem için çok zor. Bir de tabi böyle bir haksızlığa, hukuksuzluğa maruz kalıp boşuna hapis yatmak.”

Ziyaret bittiğinde işimize dönerken en büyük dileğim Hasdal’a bir daha ziyaret için değil , tahliye anındaki coşkuyu yaşamak için gitmekti. Balyoz hükümlülerinin başvuruları uzun zamandır yüksek mahkemenin önünde. Anayasa Mahkemesi bir an önce kararını açıklasın diye neredeyse nefesimizi tuttuk, bekliyoruz, denizaltında unutulmuş gibi hapislerde unutulmuş Esir Subaylarımız kurtulsun diye. O gün bayramımız olacak.

Balyoz Davasında Çarpıcı Gerçeklerden Seçmeler

-Kanıt olarak öne sürülen dijital dosyaların (Microsoft Word programı kullanılarak oluşturulmuş, çıktısı alınmamış, ıslak, kuru veya elektronik imza ile İMZALANMAMIŞ bilgisayar dosyaları)  sahte olduğu ODTÜ, İTÜ, Boğaziçi, Yıldız Teknik Üniversiteleri dahil, ülkemizin en saygın üniversiteleri ile ABD ve Almanya’daki adli bilişim uzman kuruluşlarından alınan 30 bilirkişi raporu ile kanıtlanmıştır. Fakat bu bilirkişi raporları ile savunmalarımıza mahkeme kararlarında yer verilmemiştir.

-Mart 2003’de kaydedilmiş ve kapatılmış bir CD’ de yer alan dijital dosyalarda 2007 yılında piyasaya sürülen Office 2007 uygulamasına ait yazı karakterleri bulunduğu Microsoft Firmasının Mahkemeye gönderdiği resmi yazı ile kanıtlanmıştır.

-Türkiye’nin taraf olduğu ve yetkisini 5 Ağustos 2006 tarihinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan imzalı Bakanlar Kurulu Kararı ile tanıdığı BM Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu, şikayetimiz üzerine Türkiye’nin resmi yanıtını aldıktan sonra verdiği kararında; ”Mağdurların keyfi olarak tutuklandıklarını, savunma haklarının yok sayılarak adil yargılanmadıklarını ve bu uygulamanın ağır insan hakları ihlalleri olduğunu” tespit etmiş ve Türk Hükümeti tarafından “Keyfi tutuklamanın sona erdirilmesi ve ihlallerin iç hukuk yolları ile düzeltilmesini” talep etmiştir.

-Eski Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, eski AİHM Yargıcı Milletvekili Rıza Türmen, Türk Ceza Kanununun hazırlık çalışmalarına iştirak eden Başbakanımızın hukuk danışmanlarından Prof. Dr. İzzet Özgenç, eski Yargıtay Başsavcıları Vural Savaş ve Sabih Kanadoğlu da dahil olmak üzere hukukçularımız ve Barolarımız Balyoz Davasında yargılamanın adil olmadığını, Mahkemenin değerlendirmelerinde önemli hukuka aykırılıklar ve hatalar olduğunu ifade etmişlerdir.

-Yargılandığımız Mahkemenin Başkanı 12 Eylül 2010 halk oylaması sonrasında teşkil eden Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından yargılama başladıktan altı ay sonra duruşmalar başlamadan iki gün önce değiştirilmiştir. Temyiz sürecinin yapıldığı Ceza Dairesinin Başkanı 24 Ekim 2011 tarihinde bu göreve seçilmiş, üyelerden birisi 24 Ocak 2011 tarihinde diğer üç üye ise 24 Şubat 2011 tarihinde HSYK tarafından Yargıtay Üyesi olarak seçilmişlerdir.

-2007 model bir arabanın 2003 yılında kaza yaptığına inanabilir misiniz?

-Bir deniz subayının dijital belge oluşturduğu iddia edilen tarih ve saatte su altında dalışta olduğunu mahkemede TRT görüntüleri ile ispatladığını, buna rağmen hüküm aldığını,

-03 Ocak 2003 tarihinde Aksaz/Marmaris Deniz Üssünde subayların bir araya gelerek darbe hazırlığıyla ilgili bir toplantı yaptıkları iddia edilmişti. Oysa o tarihte, adı geçen bir subayın yurtdışında büyükelçimiz ile çekilmiş fotoğrafı bazı gazetelerde yayımlanmış olduğunu,

-Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Karargâhında 13 Aralık 2002 ve 02 Ocak 2003 tarihlerinde yasadışı toplantıya katıldıkları iddia edilen bir subayın yurtdışında diğerinin ise ameliyat sonrası istirahatli olduğunu,

-Dijital olarak 2003 yılında hazırladığı ileri sürülen bir yazı içerisinde, TSK personel Kanununun 2005 yılında TBMM’ de değiştirilmiş halinin yer aldığını,

-Değeri yüz milyar dolarla ölçülen İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının iki havacı subay ile kontrol altına alınmasının planlandığı iddia edilmiş, subaylardan birisi 16 yıl ceza alırken diğerinin ifadesinin dahi alınmadığını,

-Açık hapishane olarak kullanılacağı iddia edilen Fenerbahçe Stadyumunda bir F-16 uçağının gardiyan görevi yapacağını,

-Komutanını tutuklamakla görevlendirildiği iddia edilen bir subayın görev aldığı iddia edilen tarihte lenf kanseri ameliyatı olduğunu ve hastanede yattığını resmi belgelerle kanıtlamasına rağmen hüküm aldığını biliyor musunuz?

9 Mayıs 2014 Cuma

Kitap Tavsiyesi - Uzunharmanlar’da Bir Davetsiz Misafir

Merhaba,

Bugün bir kitap tavsiye etmek istiyorum size. 


Uzunharmanlar’da Bir Davetsiz Misafir benim son aylarda en çok keyif alarak okuduğum romanlardan biri oldu. Elimden düşürmeden, neredeyse bir solukta okudum. Bolca diyalog içeren romanları seviyorum. Özellikle bu romanımızda olduğu gibi, diyolaglar akıcı ve mizahi olunca okur da romanın içine rahatlıkla giriyor.

Sezgin Kaymaz , IRO (İlle de Roman Kitap Klübü) vesilesiyle ilk kez okuduğum yazarlardan biri. Uzunharmanlar’da Bir Davetsiz Misafir ise yazarın ilk romanı. Kahramanımız Musa, Uzunharmanlar mahallesinde bir bekâr evi kiralar.Daha ilk geceden dehşete düşer çünkü evin çeşitli yerlerinden sesler gelmekte , ışıklar kendiliğinden yanıp sönmektedir. Çocukluğumdan bu yana perili ev masallarına bayılırım , gördüğüm her metruk eve gizem yuvası olarak bakarım. Haliyle romanın konusu benim için çok cazibeli. Ürpertici, merak kışkırtıcı.

Romanın büyük bölümü , Musa ile kiraladığı evdeki gizemli kadının yani Misafir’in diyaloglarından oluşuyor. Bu konuşmalardaki dil bazen bolca argolu ,bazen bilgece. Her zaman akıcı. Sürekli tazelenen çaylar eşliğinde süregelen bu diyaloglar okurun merakını hep ayakta tutuyor. Zaman zaman Musa evden çıkıp komşularla görüşüyor ve sohbet ediyor. Komşular da evdeki “Misafir” gibi esrarengiz, Musa hangi komşuyla konuşsa bir “denklem” muhabbetidir gidiyor. O ise tam ortasına düştüğü gizemi çözmeye çalışıyor sürekli. Okur da onunla beraber kendisini kaygan bir zeminde hissediyor, bir şeyler dönüyor ama ne?

Daha en başından hep sonu merak edilen romanlardan biri Uzunharmanlar’da Bir Davetsiz Misafir. Her bir işareti “bu sonra acaba nereye bağlanacak” diye düşünerek aklımın bir kenarında tutmaya çalıştım. Kitabın finaline geldiğimde ise beklediğim hazzı alamadım. Biraz eğreti bir son olmuş hissine kapıldım. Gayet zekice kurgulanmış diyaloglar yine çok zekice kurgulanmış bir son beklentisi yaratıyor. Ancak mantık hataları finali malesef biraz zayıf bırakıyor.

Sonunu çok beğenmesem de çok sürükleyici bulduğum ve elimden bırakamadığım bir kitaptı. Musa ve Misafir arasındaki diyaloglar sayesinde zevkli bir okuma oldu. Gizemle, sırlarla , filozof gibi konuşan esrarengiz karakterlerle bezeli bu akıcı romanı bir demlik çay eşliğinde , hiç sıkılmadan bir solukta okuyabilirsiniz.

sezgin kaymaz