10 Temmuz 2014 Perşembe

Kış Uykusu



Nuri Bilge Ceylan’ı ilk Mayıs Sıkıntısı filmi ile tanıdım. Uzun ve seyretmesi zor bir filmdi , öyle akıp giden , kolayca izlenen , kafa boşaltmaya yardımcı gişe filmleri gibi değildi tabi. Ama sabredip seyredene ödül olarak son derece doğal oyunculuklar sunan , alışageldiğimiz filmlerden farklı bir filmdi. 2014 Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye kazanan “Kış Uykusu”nun vizyona girmesini sabırsızlıkla bekledim. 3.5 saat sürdüğü için gündüz gittim , filmi hakkını vererek , dinç kafayla seyretmek istedim. Özendiğime değdi doğrusu.


Filmin seyri boyunca düşündüren , sorgulatan bir film Kış Uykusu. Pek çok insani zaafı ve kusuru vurgulamadan ve abartmadan, inceden gözümüzün önüne seriyor. Haluk Bilginer’in büyük bir başarıyla canlandırdığı Aydın karakterinin nezaketle perdelediği kibri mesela. Yerel bir gazete için yazdığı yazılarda toplumu daha iyiye götürmek adına yaptığı tespit ve önerilerde , içinde olmadığı  , anlayamayacağı konular hakkında ahkam kesmesi. Aydın’ın sahibi olduğu otelin karanlık odalarına hapsolmuş genç karısı Nihal’in yardımseverlik çalışmalarıyla boğucu çemberini kırmaya çalışması, Aydın’ın karısının bu çabalarını küçümsemesi. Nezaketi elden bırakmadan “Nihalcım , ah iki gözüm , bu işler böyle olmaz ki “ ukalalığı. Aydın ile kız kardeşi arasındaki gayet medeni ve usturuplu, kabalaşmayan bir dille birbirlerine laf sokmaları. Adeta birbirlerini laf ve imalarla dövmeleri. Baktığında seviyesizlik , çirkinlik , bağırtı , çağırtı yok. Ama samimiyetsizlik diz boyu.


Oyunculuklar mükemmel , Aydın rolünde Haluk Bilginer döktürüyor, kızkardeş Demet Akbağ süper, Aydın’ın karısını canlandıran Melisa Sözen’in oyunculuğu zaten çok konuşuldu ve beğenildi, imamı canlandıran Serhat Kılıç’a alkış tutasım geldi. İnsanın içine işleyen sahneler filmde bolca mevcut. Babasından okkalı bir tokat yiyen küçük çocuğun (İlyas) babasının yüzüne bakışındaki ifadesi , Aydın’ın otelinde kalan motorsikletle orayı, burayı gezen , bir sürü şey yapan ama aslında hiçbirşey yapmayan  gençle Aydın arasındaki kibir dolu samimiyetsiz muhabbet, muhtemelen Aydın’ın nazik ukalalığından bunalıp kendini hayır işlerine vuran Necla'nın Aydın’la ilgili haklı ve isabetli tespitlerini ağlayarak haykırması , ve bunu yaparken tıpkı bir çocuk gibi ağlaması.


Zamanında İstanbul’un insanı sürekli meşgul tutan sosyal hayatından çıkıp Anadolu’ ya gelmiş , uzun kışlarını içine tıkılıp kaldıkları karanlık otel odalarında geçiren Aydın ve kızkardeşinin arasındaki bol laf çakmalı diyaloglar içimi şişirdi , ancak sıkıldığımdan ya da beğenmediğimden değil. Çok iyi oyunculuktu. İçimi şişirense kardeşlerin bile birbiriyle candan , içten , samimi bir ilişki kuramamış olmasıydı. Aydın’ın karısı Nihal ise daha sempati duyulan bir karakter : yaşlı kocanın genç ve güzel karısı olarak ruhsal ve bedensel yalnızlığının yarattığı hüznü yüzünden okunan Nihal, aydın ukalalığı sergileyen kocasının ‘bu işler nasıl olur, ben bilirim’ tavırlarından odasına kapanarak uzak durmaya çalışıyor. Çevredeki okullar için yardım toplama çalışmaları yaparak varlığını anlamlandırmaya çalışıyor.  


Nuri Bilge Ceylan’a büyük saygı duyuyorum , hem yönetmenliğinden dolayı , hem de büyük ödüller alırkenki mütevazi halleri için. Kış Uykusu’nda eleştirilecek yanlar da vardır belki , bilemiyorum. Ben çok severek seyrettim , ve diğer NBC filmlerinden farklı olarak bu filmde bol replik olmasını da sevdim. Nuri Bilge Ceylan severlere Kış Uykusu hala vizyondayken gitmelerini öneririm.