12 Mart 2014 Çarşamba

İz

Uzun zamandır ihmal ettiğim tiyatroya, işyerimdeki arkadaşlarla her ay bir oyun izleme motivasyonu kazandığımızdan bu yana düzenli olarak gider oldum. Son gittiğimiz oyun da bu kış gittiğimiz diğer oyunlar gibi iz bırakan cinsten bir oyundu. Oyunun adı da “İz” bu arada. Tarlabaşında eski bir evde yaşanan hayatların bıraktığı izler üzerine. Her zaman çok sevdiğim Galata’da yer alan Galata Perform’da. Oldukça sert bir oyun, tavsiye ederim ama yer yer bu ülkede yaşanmış bazı acı olayları hatırlayıp yüreğinizin daralmasını göze alırsanız. Oldukça sert bir oyun çünkü ‘İz’.




Yeşim Özsoy Gülan yönetmiş , gayet başarılı ve çarpıcı bir oyun. Eski bir Tarlabaşı evinde, 1955’den, hatta daha öncesinden 2000’lere uzanan yıllar içinde yaşamış insanların hayatlarını izliyoruz , üstelik bir arada. Onlar birbirlerini görmüyor . Seyircilerse bu eski evde yaşanan hayatları iç içe görüyor. Bazen 6-7 Eylül olaylarının acısını yaşamış Rum kızkardeşlerin hayatına giriyor, bazen de 1980’de kimliğini gizlemeye çalışan devrimci Ahmet’in aynı evdeki zamanlarına , soğan,ekmek yerken memleketi için isyan etmesine tanıklık ediyor.

Bir yanda, 1955’de , korkunç 6-7 Eylül olayları henüz kara bir leke olarak tarihimize yazılmamışken, kızkardeşler Markiz ve Eleni masa başında zeytinyağlı dolma yiyerek muhabbet ederken , 2000’li yıllarda aynı evde yaşayan travesti Sevengül ve Kürt sevgilisi Rizgar, kızkardeşlerin yanıbaşında tartışıyor. Diğer yandan devrimci Ahmet ve Karadeniz’li ev sahibi giriyor sahneye, bambaşka bir zaman diliminden. Oyun, üç farklı zaman hikayesini aynı anda gösteriyor, bunu yaparken evin sahneden gözükmeyen arka odalarındaki ve balkondaki görüntüleri sahnenin üzerindeki monitörlerden sahnedeki olaylarla eş zamanlı olarak takip ediyoruz. Farklı zamanlarda geçen hayat öykülerini aynı anda, aynı sahnede gösteren bir kurguyu kotarmak zor bir iş, oyunculukların yanısıra bu anlamda da başarılı bir oyun bence.



Üç hikayenin üçü de çarpıcı ve dramatik , malesef. Anlatılanlar , gösterilenler keskin , şiddetli gerçekler. İç içe geçmiş bu hikayelerde beni en çok etkileyen Rum kızkardeşlerinki oldu. Zamanlarını genellikle masa başında şen şakrak muhabbet ederek geçiren kızkardeşler Eleni ve Markiz , daha sonra 6-7 Eylül olaylarını tüm dehşetiyle yaşıyor. Odasından hiç çıkmayan ve oyunda hiç görünmeyen annelerini geride bırakıp ülkeden kaçarak gidecek kadar. Bu arada annenin neden hiç odasından çıkmadığı bir muamma .

Rum kızkardeşlerin hikayesiyle , 6-7 Eylül olaylarının sadece gayrimüslimlerin mallarının yağmalanması , dükkanlarının talan edilmesi olmadığını bir daha hatırlıyoruz.  Dünyanın en kötü insanları da , en iyi insanları da bu ülkede yaşıyor diye düşünüyorum. Eleni’ye sığındığı kilisede tecavüz eden adam da bu ülkede , Gayrimüslim komşusunu korumak için kendini tehlikeye atan da. Gezi parkı için canını tehlikeye atan ve gaz fişeğiyle vurulan da bu ülkede, o canları alan, yatacak yeri olmayan gaddarlar da.

En fazla 40-50 kişinin izlediği alternatif tiyatro oyunlarını izlemeye devam edeceğim , ve buradan paylaşacağım sizlerle. Bu kadar az sayıda seyirciyi alabilecek mekanlarla maliyetlerini nasıl karşıladıklarına, nasıl varolduklarına şaşırıyorum. Neyse ki ayakkabı kutularına istifleyecek kadar para hırsı olmayan pek çok insan var ülkemizde , az kazançla sanat icra etmeye çalışan herkesi gönülden kutluyorum. Başka bir oyunda görüşmek üzere.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder