Uzun zamandır ihmal ettiğim tiyatroya, işyerimdeki
arkadaşlarla her ay bir oyun izleme motivasyonu kazandığımızdan bu yana düzenli
olarak gider oldum. Son gittiğimiz oyun da bu kış gittiğimiz diğer oyunlar gibi
iz bırakan cinsten bir oyundu. Oyunun adı da “İz” bu arada. Tarlabaşında eski
bir evde yaşanan hayatların bıraktığı izler üzerine. Her zaman çok sevdiğim
Galata’da yer alan Galata Perform’da. Oldukça sert bir oyun, tavsiye ederim ama
yer yer bu ülkede yaşanmış bazı acı olayları hatırlayıp yüreğinizin daralmasını
göze alırsanız. Oldukça sert bir oyun çünkü ‘İz’.
Yeşim Özsoy Gülan yönetmiş , gayet başarılı ve çarpıcı bir
oyun. Eski bir Tarlabaşı evinde, 1955’den,
hatta daha öncesinden 2000’lere uzanan yıllar içinde yaşamış insanların
hayatlarını izliyoruz , üstelik bir arada. Onlar birbirlerini görmüyor .
Seyircilerse bu eski evde yaşanan hayatları iç içe görüyor. Bazen 6-7 Eylül
olaylarının acısını yaşamış Rum kızkardeşlerin hayatına giriyor, bazen de
1980’de kimliğini gizlemeye çalışan devrimci Ahmet’in
aynı evdeki zamanlarına , soğan,ekmek yerken memleketi için isyan etmesine
tanıklık ediyor.
Bir yanda, 1955’de , korkunç 6-7 Eylül olayları henüz kara bir
leke olarak tarihimize yazılmamışken, kızkardeşler Markiz ve Eleni masa başında
zeytinyağlı dolma yiyerek muhabbet ederken , 2000’li yıllarda aynı evde yaşayan
travesti Sevengül ve Kürt
sevgilisi Rizgar, kızkardeşlerin yanıbaşında tartışıyor. Diğer yandan devrimci
Ahmet ve Karadeniz’li ev sahibi giriyor sahneye, bambaşka bir zaman diliminden.
Oyun, üç farklı zaman hikayesini aynı anda gösteriyor, bunu yaparken evin
sahneden gözükmeyen arka odalarındaki ve balkondaki görüntüleri sahnenin
üzerindeki monitörlerden sahnedeki olaylarla eş zamanlı olarak takip ediyoruz.
Farklı zamanlarda geçen hayat öykülerini aynı anda, aynı sahnede gösteren bir
kurguyu kotarmak zor bir iş, oyunculukların yanısıra bu anlamda da başarılı bir
oyun bence.
Üç hikayenin üçü de çarpıcı ve dramatik , malesef.
Anlatılanlar , gösterilenler keskin , şiddetli gerçekler. İç içe geçmiş bu
hikayelerde beni en çok etkileyen Rum kızkardeşlerinki oldu. Zamanlarını
genellikle masa başında şen şakrak muhabbet ederek geçiren kızkardeşler Eleni
ve Markiz , daha sonra 6-7 Eylül olaylarını tüm dehşetiyle yaşıyor. Odasından
hiç çıkmayan ve oyunda hiç görünmeyen annelerini geride bırakıp ülkeden kaçarak
gidecek kadar. Bu arada annenin neden hiç odasından çıkmadığı bir muamma .
Rum kızkardeşlerin hikayesiyle , 6-7 Eylül olaylarının
sadece gayrimüslimlerin mallarının yağmalanması , dükkanlarının talan edilmesi
olmadığını bir daha hatırlıyoruz. Dünyanın en kötü insanları da , en iyi
insanları da bu ülkede yaşıyor diye düşünüyorum. Eleni’ye sığındığı kilisede
tecavüz eden adam da bu ülkede , Gayrimüslim komşusunu korumak için kendini
tehlikeye atan da. Gezi parkı için canını tehlikeye atan ve gaz fişeğiyle vurulan da bu ülkede, o
canları alan, yatacak
yeri olmayan gaddarlar da.
En fazla 40-50 kişinin izlediği alternatif tiyatro
oyunlarını izlemeye devam edeceğim , ve buradan paylaşacağım sizlerle. Bu kadar
az sayıda seyirciyi alabilecek mekanlarla maliyetlerini nasıl karşıladıklarına,
nasıl varolduklarına şaşırıyorum. Neyse ki ayakkabı kutularına istifleyecek kadar para
hırsı olmayan pek çok insan var ülkemizde , az kazançla sanat icra etmeye
çalışan herkesi gönülden kutluyorum. Başka bir oyunda görüşmek üzere.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder