Ufkumu genişleten , değişikliklere kendimi açmama vesile olan herşeye minnet duyuyorum. Sadece kendi seçtiğim kitapları okuyacak olsam asla bir bilim kurgu ya da distopya okumazdım. Moderatörümüz Pelin Şubat ayı için Yevgeni Zamyatin’in Biz adlı kitabını seçti ve benim için yabancısı olduğum bir türün kapılarını araladı. Yaşasın IRO ve yaşasın moderatörlerimiz.
26. yüzyılda geçen roman , gelecekte varolan otoriter, bürokratik devletin vatandaşı bir mühendisin günlüğünde yazdıklarından aktarılır. Kanımca totalitarizm tehlikesine işaret etmek isteyen yazar , insanların kendi benliğinden koparıldığı, sistem tarafından her an denetlendiği , herkesin numaralarla adlandırıldığı bir toplumu anlatıyor. Bu toplumda kişisellik yoktur, insanların adları bile yoktur, her dakikaları devlet tarafından belirlenmekte , denetlenmektedir. Cam duvarların arkasında yaşarlar , böylelikle her anları devlet tarafından denetlenebilir. Erkek ve dişi numaralar, ancak izin belgeleriyle önceden belirlenmiş sevişme saatlerinde perdelerini indirebilirler.
İnsan ruhunun yok edilmesi temelinde varolan bir devlettir bu. 

Toplum bürokrasiye ve teknolojiye tamamen teslim olmuştur , herkes devletin ortak amaçları için çalışır. Devletin doğruları dışına çıkanlar haindir. Mutluluk ancak devletin belirlediği mekanik ritmle mümkündür. Kişisel özgürlüklerin asla söz konusu olmadığı bu toplumda insanların mutluluğu makine gibi olmakla sağlanabilir. İnsanın ruhu , hayalleri olması tehlikelidir çünkü bu toplumda ruhu olan bir insan – pardon bir Numara – zehirlenmiş bir suçludur ! Artık hassas mekanik ritme giremeyecek , ayna gibi sakin denizde yüzemeyecektir.
Kitabımızın baş kahramanı ve günlüğünü okuduğumuz D-503 , devlet için İntegral adı verilen bir uzay aracı inşasında baş mühendis olarak çalışıyor. Tek devletin tıkır tıkır işleyen ruhsuz çarkında yaşayan D-503’ün hayatına devlete karşı çıkma cüreti gösteren ve onu çok etkileyen bir kadın, I-330 giriyor. Bu sistemi sorgulayan ve tek devletin dayattığı hayattan başka bir hayat kurmak isteyen I-330’a kendini kaptıran D-503, tutkusundan dolayı ‘ruh ve hayal gücüne sahip olma’ hastalığına yakalanıyor . Tek Devlet düzeninde ‘ruh’ sahibi olmak büyük ve çok tehlikeli bir hastalık. Ameliyatla kurtulunması gereken bir illet.

‘Biz’ sonradan yazılan distopya romanlarının öncüsü olmuş, türünün ilk örneği bir kara ütopya . Her ne kadar daha sonra yazılan ‘1984’ ve ‘Cesur Yeni Dünya’ gibi romanların daha iyi olduğu söylense de –ben okumadım – Zamyatin’in içinde yaşadığı zamanın çok ilerisinde bir roman yazdığını düşünüyorum. İyi niyetle başlayan devrimlerin zamanla nasıl adaletsiz ve baskıcı düzenlere dönüşeceğine dair öngörüsü hissediliyor.

Romanımızda toplumdaki tüm bireyler adına düşünüp karar veren ‘İyilikçi’ var bir de. Bugün yaşadığımız dünyada kendini ‘İyilikçi’ gibi konumlandırmak isteyen yöneticiler, devlet adamları görüyoruz. Düşünmeyen, sorgulamayan, tek tip insanlar oluşturma niyeti de fazlasıyla tanık olduğumuz bir eğilim. Zamyatin’in 1920 yılında yazdığı romanda neredeyse 100 yıl sonrasında bile varolacak denetleme ve tek tip toplum yaratma hastalığını ele alması onun herşeyden önce müthiş öngörü sahibi bir yazar olduğunu gösterir.

Bilim kurgu sevmem ve distopyaların boğucu atmosferine katlanmak zordur benim için. Matematiksel kavramlar ve formüllerle olan mesafem de bu okumayı benim için oldukça zor kıldı. Ancak D-503’un I’ya duyduğu tutku , akabinde kafasının karışması, makineleşmiş halinden uzaklaşıp insani duygularla tanışması, beni sonradan romanın içine çekti. İşin içine ruh ve duygular girince benim de kitaba olan ilgim (aslında itiraf edeyim : tahammülüm) arttı. Zor bir okumaydı , evet, pişman mıyım, hayır.

biz