16 Eylül 2013 Pazartesi

Sakız Adası

Bildiğiniz gibi, bu baharı ve yazı iple çektim. Temmuzda bu senenin ilk deniz tatiline çıktım, Sakız Adası’na ve Selimiye’ye gittik. Daha yeni yazmaya fırsat buldum, her iki yeri de çok sevdim, naçizane önerilerimi paylaşmak isterim. Öncelikle Sakız Adası...

Temmuz’da iki günlüğüne gittiğimiz Sakız Adası benim  gittiğim ilk -ve şimdilik tek- Yunan Adası. Çeşme’den Sakız’a ulaşmak çok kolay , feribotla 45-50 dakikada varılıyor. Bir hafta uzun gelebilirdi ama 2-3 gün için kesinlikle öneririm. Biz 2 gece kaldık ve çok severek döndük. Otelimizin Kampos bölgesinde olması da adayı daha çok sevmemizi sağladı sanırım, çünkü adanın her tarafı Kampos kadar güzel değil. Hatta feribottan ilk inildiğinde gayet sıradan görünüyor ada , bizim betonlaşmış ve her türlü şirinliğini yitirmiş bazı sahillerimizi andırıyor. Ancak adanın güzel yerleri gayet sevimli ve doğru yerlere giderek Sakız Adasını çok sevmek mümkün. Günübirlik gidip dönecek olursanız pek aklınızda kalacak bir yer değil, gece kalacaksanız mutlaka Kampos bölgesinde kalmanızı öneririm.

Sakız adasındaki bütün plajlara gidecek vaktimiz olmadı , ama tesis olmayan , şemsiyesi , şezlongu ve duşu bulunmayan plajlar en güzelleriydi – çok konforlu değildi kabul ama aradığımız deniz güzelliğiyse bakir koylar en güzelleriydi . İlk gün çok yorgun olduğumuzdan denize öğlen yemeği yediğimiz yerin yer aldığı Megas Limnionas koyundan girdik. Oradaki deniz sıradandı, ama yediklerimizden -Agira Megas Limnionas Restaurant-  gayet memnun kaldık. Agira’nın sahibi Yorgo tam  bir Türk dostu . Kalamar , lakerda ve ahtapotu öneririm.

İlk gün sahilde biraz dinlendikten sonra feribottan iner inmez kiraladığımız arabayla Pirgi ve Mesta isimli tarihi köyleri görmeye gittik. Mesta, sanırım Sakız adasının en ünlü köyü. Labirent gibi, daracık sokakları olan bir Ortaçağ köyü. Zamanında güvenlik için dışarıya kapalı, etrafı duvarlarla çevrili bu köyde dünyaya kapalı bir yaşam sürmüş buranın insanları.  Daracık sokaklarda gezdikten sonra yemek ya da Frappe içmek için köy meydanı  çok hoş.

Mesta
Mesta Köyü Meydanı

Pirgi köyü ise binalardaki geometrik desenlerle ünlü bir köy. İnsanlar çok cana yakın, sokaklarda, kapı önlerinde oturan yaşlı kadınlar gülümsüyor , el sallıyor, her an muhabbete hazır bir halleri var. Pek çok adada olduğu gibi Sakız adasında da hayat yavaş, insanlar sakin.

Pirgi Köyü – tipik desenli evleri
Pirgi’de bir sokak

Sakız adasındaki ikinci günümüzü denizde geçirdik. Önce Mavra Volia isimli plaja gittik.  Burası volkanik plaj, siyah taslardan olusuyor. Denizi çok güzel ve o siyah taşlar insanı sakinleştiriyor. Buranın denizini o kadar çok sevdim ki hiç çıkmak istemedim. Plaj iptidai, şezlong, şemsiye gibi şeyler yok, sadece duş var , ancak o güzel deniz için taşların üzerinde yatmaya değer. Ve de zaten sanırım o taşların rahatlatıcı bir etkisi de var.

Mavra Volia Plajı

Öğleden sonra ise adanın en güney ucundaki Vroulidia  plajına gittik. Bu plaja yüksek bir yerden merdivenlerle iniliyor.  Yakınında herhangi bir tesis yok, tam mahrumiyet bölgesi , ancak deniz muazzam. Giderken su, içecek ve yiyecek stoklu gidilmesi isabet olur. Denizi turkuaz rengi, parmak uçları buruşuncaya kadar içinden çıkmak istenilmeyecek türden bir deniz. Pırı pırıl...

Vroulidia  plajı

Sakız adasına gidecek olursanız kaldığımız oteli gönül rahatlığıyla öneririm. Mouzaliko Otel, Kampos bölgesinde, güzel ve huzurlu bir avlusu olan, 7 dönüm narenciye bahçesi içinde çok sevimli bir otel. Sessiz, sakin, temiz, kahvaltısı harika. Otelin sahipleri  Kanadalı Suzie ve Sakızlı eşi Dimitris. Yıllar önce Montreal’de tanışmışlar. Adaya yerleşip bu oteli açmışlar. Sadece 8 odası var , bina 200 senelik. Kampos bölgesi adanın en güzel yerlerinden sanırım, tabi 2 günde adanın her yerini görmedim, ama otelimizin olduğu yer çok huzurlu ve çok sevimliydi. Taş duvarlarla çevrili, kocaman narenciye bahçeleri içinde, aile yadigarı taş konaklar. Bu konakların arasında 300-400 yıllık olanlar bile var. Arazilerinde limon, portakal, mandalina ağaçları ve bu ağaçları sulamak için konakların bahçelerinde kuyular. İnsanın içini huzurla dolduran, sakin, dar, güzel sokaklar. Mis gibi kokan çiçekli sarmaşıklarla bezenmiş kapılar.  Ama en güzeli o içinde kimbilir kaç nesil ailelerin yaşadığı güzelim taş konaklar ve avluları. Konaklar ve narenciye bahçeleri taştan yapılmış yüksek duvarlarla çevrili, duvarların yüksekliği limon ağaçlarını rüzgardan korumak için.

Mouzaliko Otel


Sakız adasındaki son gecenin akşamında Pomero Restaurant’ a gittik. Adaya gidenlere en hararetle önereceğim restaurant budur. Kampos bölgesinde, yüksekte bir noktada, manzarası çok güzel. Yemekler ve servis özenli. Biz adada iki gün boyunca sürekli ahtapot ve kalamar yedik. Pomero’da ikisi de çok güzeldi. Ben sevdim Sakız Adasını. En çok insanların sıcaklığını, adada gittiğimiz plajları ve yediğimiz yemekleri sevdim.

Her sene yeni bir ada görmeyi diliyorum. Bir sonraki yazıda sizi Marmaris Selimiye’ye götüreceğim  J

Ve günün şarkısı: Hurts – Wonderful Life


2 yorum:

  1. Okulun ilk günü, yaz bitti diye için için ağlarken bu yazıyı okumak iyi geldi valla, havam değişti :)

    YanıtlaSil
  2. Cumadan beri Selimiyedeydim, yaz bitmedi şaşırtmacası yaptım kendime😊

    YanıtlaSil