Bildiğiniz gibi,
bu baharı ve yazı iple çektim. Temmuzda bu senenin ilk deniz tatiline çıktım,
Sakız Adası’na ve Selimiye’ye gittik. Daha yeni yazmaya fırsat buldum, her iki
yeri de çok sevdim, naçizane önerilerimi paylaşmak isterim. Öncelikle Sakız
Adası...
Temmuz’da iki
günlüğüne gittiğimiz Sakız Adası benim gittiğim ilk -ve şimdilik tek-
Yunan Adası. Çeşme’den Sakız’a ulaşmak çok kolay , feribotla 45-50 dakikada
varılıyor. Bir hafta uzun gelebilirdi ama 2-3 gün için kesinlikle öneririm. Biz
2 gece kaldık ve çok severek döndük. Otelimizin Kampos bölgesinde olması da
adayı daha çok sevmemizi sağladı sanırım, çünkü adanın her tarafı Kampos kadar
güzel değil. Hatta feribottan ilk inildiğinde gayet sıradan görünüyor ada , bizim
betonlaşmış ve her türlü şirinliğini yitirmiş bazı sahillerimizi andırıyor.
Ancak adanın güzel yerleri gayet sevimli ve doğru yerlere giderek Sakız Adasını
çok sevmek mümkün. Günübirlik gidip dönecek olursanız pek aklınızda kalacak bir
yer değil, gece kalacaksanız mutlaka Kampos bölgesinde kalmanızı öneririm.
Sakız adasındaki
bütün plajlara gidecek vaktimiz olmadı , ama tesis olmayan , şemsiyesi ,
şezlongu ve duşu bulunmayan plajlar en güzelleriydi – çok konforlu değildi
kabul ama aradığımız deniz güzelliğiyse bakir koylar en güzelleriydi . İlk gün
çok yorgun olduğumuzdan denize öğlen yemeği yediğimiz yerin yer aldığı Megas
Limnionas koyundan girdik. Oradaki deniz sıradandı, ama yediklerimizden -Agira Megas Limnionas Restaurant- gayet
memnun kaldık. Agira’nın sahibi Yorgo tam bir Türk dostu . Kalamar ,
lakerda ve ahtapotu öneririm.
İlk gün sahilde
biraz dinlendikten sonra feribottan iner inmez kiraladığımız arabayla Pirgi ve
Mesta isimli tarihi köyleri görmeye gittik. Mesta, sanırım Sakız adasının en ünlü
köyü. Labirent gibi, daracık sokakları olan bir Ortaçağ köyü. Zamanında
güvenlik için dışarıya kapalı, etrafı duvarlarla çevrili bu köyde dünyaya
kapalı bir yaşam sürmüş buranın insanları. Daracık sokaklarda gezdikten
sonra yemek ya da Frappe içmek için köy meydanı çok hoş.
Mesta
Mesta
Köyü Meydanı
Pirgi köyü ise
binalardaki geometrik desenlerle ünlü bir köy. İnsanlar çok cana yakın,
sokaklarda, kapı önlerinde oturan yaşlı kadınlar gülümsüyor , el sallıyor, her
an muhabbete hazır bir halleri var. Pek çok adada olduğu gibi Sakız adasında da
hayat yavaş, insanlar sakin.
Pirgi
Köyü – tipik desenli evleri
Pirgi’de
bir sokak
Sakız adasındaki
ikinci günümüzü denizde geçirdik. Önce Mavra Volia isimli plaja gittik.
Burası volkanik plaj, siyah taslardan olusuyor. Denizi çok güzel ve o
siyah taşlar insanı sakinleştiriyor. Buranın denizini o kadar çok sevdim ki hiç
çıkmak istemedim. Plaj iptidai, şezlong, şemsiye gibi şeyler yok, sadece duş
var , ancak o güzel deniz için taşların üzerinde yatmaya değer. Ve de zaten
sanırım o taşların rahatlatıcı bir etkisi de var.
Mavra Volia
Plajı
Öğleden sonra ise
adanın en güney ucundaki Vroulidia plajına gittik. Bu plaja yüksek bir
yerden merdivenlerle iniliyor. Yakınında herhangi bir tesis yok, tam
mahrumiyet bölgesi , ancak deniz muazzam. Giderken
su, içecek ve yiyecek stoklu gidilmesi isabet olur. Denizi turkuaz rengi,
parmak uçları buruşuncaya kadar içinden çıkmak istenilmeyecek türden bir deniz.
Pırı pırıl...
Vroulidia
plajı
Sakız adasına gidecek olursanız kaldığımız
oteli gönül rahatlığıyla öneririm. Mouzaliko Otel, Kampos bölgesinde, güzel ve
huzurlu bir avlusu olan, 7 dönüm narenciye bahçesi içinde çok sevimli bir otel.
Sessiz, sakin, temiz, kahvaltısı harika. Otelin sahipleri Kanadalı Suzie
ve Sakızlı eşi Dimitris. Yıllar önce
Montreal’de tanışmışlar. Adaya yerleşip bu oteli açmışlar. Sadece 8 odası var ,
bina 200 senelik. Kampos bölgesi adanın en güzel yerlerinden sanırım, tabi 2
günde adanın her yerini görmedim, ama otelimizin olduğu yer çok huzurlu ve çok
sevimliydi. Taş duvarlarla çevrili, kocaman narenciye bahçeleri içinde, aile
yadigarı taş konaklar. Bu konakların arasında 300-400 yıllık olanlar bile var.
Arazilerinde limon, portakal, mandalina ağaçları ve bu ağaçları sulamak için
konakların bahçelerinde kuyular. İnsanın içini huzurla dolduran, sakin, dar,
güzel sokaklar. Mis gibi kokan çiçekli sarmaşıklarla bezenmiş kapılar.
Ama en güzeli o içinde kimbilir kaç nesil ailelerin yaşadığı güzelim taş
konaklar ve avluları. Konaklar ve narenciye bahçeleri taştan yapılmış yüksek
duvarlarla çevrili, duvarların yüksekliği limon ağaçlarını rüzgardan korumak
için.
Mouzaliko Otel
Sakız adasındaki
son gecenin akşamında Pomero Restaurant’ a gittik. Adaya gidenlere en hararetle
önereceğim restaurant budur. Kampos bölgesinde, yüksekte bir noktada, manzarası
çok güzel. Yemekler ve servis özenli. Biz adada iki gün boyunca sürekli ahtapot
ve kalamar yedik. Pomero’da ikisi de çok güzeldi. Ben sevdim Sakız Adasını. En
çok insanların sıcaklığını, adada gittiğimiz plajları ve yediğimiz yemekleri
sevdim.
Her sene yeni bir
ada görmeyi diliyorum. Bir sonraki yazıda
sizi Marmaris Selimiye’ye götüreceğim J
Ve günün şarkısı:
Hurts – Wonderful Life
Okulun ilk günü, yaz bitti diye için için ağlarken bu yazıyı okumak iyi geldi valla, havam değişti :)
YanıtlaSilCumadan beri Selimiyedeydim, yaz bitmedi şaşırtmacası yaptım kendime😊
YanıtlaSil