9 Aralık 2013 Pazartesi

"1’ini sevdiğin zaman şehrin nüfusu 1’e iner”

Son zamanlarda tiyatrodan yana çok şanslıyım. Çok sık gidemesem de yazın gittiğim , çok beğendiğim, burada da bahsettiğim Genco Erkal’ın Bursa Cezaevinden Mektuplar oyunundan sonra,  geçtiğimiz günlerde beni yine çok etkileyen bir oyun izledim : Garaj. Craft Tiyatro’dan, yönetmenliğini İpek Bilgin üstlenmiş. Oynayanlar: Enis Arıkan ve Güven Murat Akpınar .

Oyunun tanıtımında kullanılan "1’ini sevdiğin zaman şehrin nüfusu 1’e iner” cümlesinden etkilenerek gittiğimiz oyun beklentimizin çok üstünde başarılı çıktı. Malum, elimizin altında her saniye internet olduğu için artık tüm oyunlara , gösterilere üzerine yapılmış tüm yorumları okuyarak gittiğimiz için artık kolay kolay şaşırmıyoruz ya da etkilenmiyoruz çoğu gösteriden. Bazen o kadar çok şişiriliyor ki ba(ğ)zı şeyler , beklentiler fazlasıyla yükseliyor ve beğenemiyoruz. Garaj’a nasıl olduysa hiçbirşey bilmeden , okumadan, araştırmadan gittik. İyi ki öyle yapmışız.


Bazen çok güldüren , bazen biraz hüzünlü bir oyun Garaj. Feleğin çemberinden geçmiş trans Orkide ve hayatta anneannesinden başka kimsesi olmayan, fotoğrafçılık eğitimi alan , çekingen, mahçup genç bir üniversite öğrencisi Kahraman’ın yılbaşı gecesi karşılaştıkları garaj köşesinde geçirdikleri zamanın hikayesi.




Enis Arıkan ve Güven Murat Akpınar oyunculuklarıyla bizi kendilerine hayran ettiler.  İkisi de ayrı ayrı ve bazen aynı anda öyle bir döktürüyorlardı ki hangisine bakacağımı şaşırıyordum. Duvarları gri, graffitili , köhne garaja ışıltılı pembe cep telefonuyla konuşan trans Orkide’nin girmesiyle başlıyor oyun. Telefonda ‘kocam’ diye hitap ettiği, evli ve çocuklu sevgilisini beklerken, üniversitede fotoğrafçılık okuyan, anne-babasını trafik kazasında kaybetmiş, adını hiç andırmayan ürkekliğiyle garajın aynı köşesine geliyor Kahraman. O ürkek, mahçup halinden beklenmeyecek bir cüretkarlıkla Orkide’nin resimlerini çekmeye başlıyor birden.  Ve oyun başlıyor.

Çok farklı iki karakter , iki farklı dünya bir saatliğine de olsa yılbaşı gecesi bir garaj köşesinde bir araya geliyor. Yalnızlığı paylaşmak söz konusu olunca farklılıklar arasındaki uçurum kapanıyor, kendiliğinden , samimi bir diyalog doğuyor.  Kahraman’ın, Orkide’nin resimlerini çekerek başlattığı hikaye baştan sona temposu hiç düşmeden devam ediyor.  Bitiminde ayakta alkışlamalara doyamadığımız oyunculuklarını ağzımız açık takdir ediyoruz.




Ben çok beğendim oyunu ve oyuncuların olağanüstü performansını. Bazen trans Orkide’yi canlandıran Arıkan’ın ellerinin sürekli saçlarına gitmesine takıldım, ancak düşünüyorum da transseksüeller için saçın önemi çok anlaşılır, zira saçları zorla kazıtılan , jiletlenen translarda haliyle bir yara bu. Orkide’yi insanın ağzını açık bırakacak kadar başarılı canlandıran Enis Arıkan da vaktiyle Taksim’de evine konuk olduğu bir transın durup durup saçlarını gösterip, “Kendi saçlarım” demesini unutamamış ve oyuna da taşımış bu sürekli saçla temas halini.

Mutlaka gidin, izleyin derim. Kendiniz için çok iyi bir şey yapmış olursunuz. Kapanıştaki Athena parçası da bugünün parçası olsun.


Yılbaşı gecesi belki o kadar da güzel bir gece değildir… Çok mutlu görünen iki kişi, belki o kadar da mutlu değildir… İstanbul'da bir garaj… İki yabancı… Orkide ve Kahraman… Saatler saniye gibi geçiyor, hepimiz daha da yalnızlaşıyoruz… Ama en azından yılbaşı gecesi herkesin biraz mutlu olmaya hakkı var…

5, 4, 3, 2, 1 !!!!

İyi Seneler Sev gi lim !




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder