Meme kanseri
ameliyatı olduğumdan bu yana tam 1 sene geçti. Tanı konulmasıyla ameliyat
arasında sadece 5-6 gün vardı . Herşey apar topar, hızlıca oldu. Geçen sene
bugün, yani 15 Kasım 2012’de meme kanseri tanısıyla sol göğsüm alınmıştı. Kötü
bir milat olarak kişisel tarihimde yer alır. Ancak kemoterapi sebebiyle çok zor
geçen bir kıştan ve kendimi hızla toparladığım aylardan sonra bugün geldiğim
noktada diyebiliyorum ki “öldürmeyen güçlendirirmiş gerçekten “
Şanslıydım ki
koltuk altı lenflere sıçramamıştı. Yayılma hızı yüksek tümördü, tam zamanında
yakalandı. Östrojen reseptör düzeyi pozitif, progesteron reseptör düzeyi
negatif, Her-2 kuvvetli pozitif , Ki-67 pozitif şeklinde bir pataloji raporu çıkmıştı.
Kemoterapi ve sonrasında da 1 sene daha 3 haftada bir Herceptin tedavisi almamı
gerektiren bir patoloji raporuydu.
En zoru kemoterapiydi.
O dönem yaşadıklarımı burada paylaşmaya çalışmıştım. Şimdi dönüp baktığımda çok
uzun süren bir kabus gibi geliyor. Ama atlattıktan sonra yaşadığım mutluluğun
tarifi yok. Sağlıklı geçen her günüme defalarca şükrediyorum artık. Eskiden
sinirlerimi hoplatan şeylere artık takılmıyorum. Her anımı dolu dolu
geçirmeye çalışıyorum. Sevdiğim insanlara eskisinden daha da çok önem
veriyorum. Herşey eskisinden daha güzel gözüküyor gözüme. O dönemde eşimden ,
ailemden , arkadaşlarımdan ve işyerimden gördüğüm müthiş destekden dolayı
kendimi çok şanslı hissediyorum.
Ablamla aynı
dönemde meme kanseri olup, aynı dönemde kemoterapi görmüştük. Birbirimizi o
kadar iyi anlıyorduk ki...Kanser olmuş birinin neler yaşadığını ancak kanser
olmuş ve kemoterapi denen o kabusu yaşamış biri anlayabilir. Doktorlar dahi kanserli hastalara
bilgilendirme amaçlı tüm detaylarına vakıf bir şekilde anlattıkları yan
etkilerin, yaşayana kendisini nasıl hissettirdiğini anlayamaz, bilemez. Eğer
kendisi yaşamadıysa tabi.
Kendisi de kanser
illetini yaşamış bir doktorun, İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Erözenci’nin yakın zamanda yayınlanan bir
kitabı var : “Bir Türk Filmi Olarak
Kanser – Kanserle İletişim” . 1986 yılında, 30 yaşını sürerken lenf kanseri olduğunu
öğrenmiş. “Otuz yaşımda kansere
yakalandım. O güne dek benim için kanser, hastalara tanı olarak söylediğim bir
hastalıktan ibaretti. Kanser ameliyatlarına girerdim, hastaların ameliyat
sonrasında bakımını yapardım. Sonra da ilaç veya ışın tedavisi için sevk
yazardım o kadar. Hastalıkla beraber balkonun öbür tarafında nasıl bir yaşam
olduğunu gördüm. O güne dek isim olarak bildiğim kimi ilaçların yan etkilerinin
kişiyi nasıl insanlıktan çıkardığını yaşadım."
Ahmet Erözenci
henüz mesleğinin başında , genç bir doktorken lenf kanserine yakalanmış. 32
yıllık hekimlik hayatında tedavi ettiği yüzlerce kanser hastası ile arasındaki
iletişimden yola çıkarak yazdığı, kanser hastalarına yönelik bu kitap , iletişimin
kanseri yenmedeki payının ne kadar önemli olduğunu anlatıyor . Kanser hastalarını ve yakınlarını
bilgilendirmeyi hedefleyen bu kitabın, kanser hastalarını anlayabilecek birinin
kaleminden çıkmış olması önemli. Ablası ve abisini kanserden kaybeden Erözenci,
kendisi de zamanında kansere karşı mücadele verdiği için, kanseri her açıdan bilen, yaşamış biri.
İlk tanı konduğu an hissedilenlerle ilgili yazdıkları tam
da doktorum bana biyopsi sonucunu söylediğinde hissettiklerimi özetliyor: Tanı
konduğu an itibariyle kişi “hasta” statüsündedir, diğer insanlardan farklıdır.
Üstelik konan tanı da grip gibi neredeyse ağızlara sakız olmuş bir hastalık
değil, kanserdir. O güne dek elde etmek, korumak, edinmek için hiçbir çaba
göstermediği , varlığını her zaman demirbaş olarak gördüğü ve yakalandığı ufak
tefek hastalıklar sonrasında kolaylıkla eski konumuna gelen sağlığı bu sefer
ciddi bir tehdit altındadır. Geri kazanmasının kolay olmayacağı bir yana,
kazanıp kazanmayacağını bile bilmemektedir.
Aradan geçen tam bir seneden sonra, bugün kendimi çok
şanslı hissediyorum, o günleri geride bıraktığım için. Yaşadıklarımı paylaşmak için
yazmaya başladığım bu blogda artık kanserden başka konular hakkında da
yazabildiğim için çok mutluyum.
Bugünün şarkısı “Slow me down” ...Aşağıdaki linke
tıklayın ve dinleyin. “You slow me down - beni yavaşlatıyorsun ” şeklindeki nakaratla
ben de kansere şöyle sesleniyorum : Beni yavaşlattın bir dönem , evet, ama
pistin dışına itemedin. Hatta güçlendirdin beni. Sağol. Ama mümkünse bir daha
görüşmeyelim :-)
Cok gecmis olsun! Iyi oldugunuzu duymak cok guzel, sevindirici.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim :-) iyiyim, çok şükür. Daha da iyi olmak için bir sürü yöntem öğrendim haftasonu gittiğim 2 günlük bir seminerde. İlk fırsatta onları da yazacağım:-) Sevgiler
SilBiz de seni tanımış olduk, bu da bize kazandırdığı :) Teyzem de iyi, ameliyat ve kemoterapinin ardından sadece o değil, hepimiz çok başka bakıyoruz hayata. Bazen hayat bizi bir sarsıp kendimize getirme ihtiyacı içine giriyor diye düşünüyorum. Teyzeme de sana da bir daha hiç uğramasın bu sarsıntı inşallah! İkiniz de güçlü kadınlarsınız :) Sevgiler
YanıtlaSilYaşasın , teyzenin iyi olmasına çok sevindim :-) Kendisini eskisinden de iyi hissediyordur. Gercekten kanser kaybettirdiklerinin yanısıra iyileşme sonrası insanı çok güçlü yapıyor. Yine de bir daha hiç ama hiç uğramasın inşallah :-) Sevgiler.
YanıtlaSilYasemin'cim Nokia'da cok kisa beraber calismistik hatirlar misin bilmiyorum. Tesadufen sayfana denk geldim. Cok gecmis gitmis olsun. Her zamanki gibi cok zarif gorunuyorsun. Iyi olduguna sevindim
YanıtlaSilSevgiler Bilgen
Merhaba Bilgen'cim. Ne güzel senden haber almak. Hala İsviçre'de misin ? Sevgiler. Yasemin.
YanıtlaSilEvet Yasemin'cim hala Isvicredeyim... buralara yolun duserse beklerim!
YanıtlaSilBundan sonra blogunun takipcilerindenim :) Saglikli mutlu gunler, yazilar, hatiralar olsun insallah.
Sevgiler,